7 Ağustos 2015 Cuma

Emzirmek ya da Emzirmemek... İşte Bütün Mesele Bu Değil.

Ömür Gedik dünkü yazısında ..... demiş ki: "Emzirmekten pek hoşlanmamış ve muhtemelen de bu yüzden iki ay sonra bırakmak zorunda kalmıştım. Cinsel obje olarak görmekten bir türlü vazgeçemediğim memelerin kutsal olduğu söylenen bu görevine alışamamıştım bir türlü. Çoğu erkeğin de benim gibi düşündüğünü biliyorum. Bu yüzden dünya emzirme haftası sebebiyle yapılan "istedikleri yerde emzirsinler" çağrılarına katılmıyorum. Kadınlar tabii ki çocuklarını emzirsinler ama bunu herkesin gözüne soka soka yapmasınlar. Kadınların emzirme özgürlüklerini sokak ortasında, istedikleri yerde kullanmaları bana cinsellik ve libido düşmanı bir hareket gibi geliyor. Hele hele parklarda, meydanlarda yapılan şu toplu bebek emzirme eylemleri yok mu? Gereksiz bir sovenizmden başka bir şey değil."

Sonra kendisine gelen tepkilerden sonra da bugün twitter hesabından, "emzirin ama saklanın, emzirin ama kapalı yerde görün işinizi, emzirin ama üzerini örtün" gibi yorumlarla emzirme işinin mahremiyetine dikkat çekmiş. Sebebi, yukarıda beyan ettiği gibi, cinsellik ve libido düşmanı olarak nitelediği bu eylemi görmeye tahammülü olmaması. Belli ki bu eylemden bir şekilde tiksiniyor, belli ki kadın gibi kadınlığa yakıştıramıyor.

En başta şunu söylemek yerinde olur ki, herkes emzirmek zorunda değil elbette. Bu bir tercih ve şartlar meselesi ve bu konuda kimseyi yargılamadan herkesi kucaklamak gerekir. Neticede kimisi istemediğinden, kimisi beceremediğinden, kimisi sağlık sebepleri, kimisi çocuğun durumu vs. sayısız sebepten dolayı bir çok anne bebeğini emzir-e-miyor. Burada annenin tercihi çok önemli. Eğer anne emzirmek konusunda çok isteksizse, saten formül işlemiyor ve o işten pek de hayır gelmiyor. Çünkü annenin mutluluğu gerçekten önemli ve bebek her durumda mesajı alıyor zaten. Sevilmeyen bir bebeğin öldüğü düşünüldüğünde, bebeğe verebileceğin kadarını vermek ama her durumda sevgiyi ve şefkati eksik etmemek fikrimce ön koşul.

Emzirmek, hem anne, hem de bebek için şüphesiz en sağlıklı ve paylaşımı eşsiz bir tecrübe. Ve bilge doğa kuralları ne de güzel işlemekte heyhat! Fakat yine de bu doğa kuralları ile yukarıda saydığım sebeplerle uyum içinde ol-amayan kadınlar olabilir elbette. Mesele zaten emzirmek veya emzirmemek de değil. Bu yazının bu kadar çok tepki çekmesindeki mesele, emzirmeyi öcü gibi göstermek; emziren kadını ise kadınlık cemiyetinden dışlamak. Hem de bu işi "çoğu erkeğin de benim gibi düşündüğünü biliyorum." Demek suretiyle bir takım bu işten çakmayan erkekleri de yandaş ederek yapmak. Yani aslında belden aşağı vurmak... Hayatın sana sunduğu imtiyazı (herkese sesini duyurabilecek konum) kötüye kullanmak... Kötüye kullanmak derken, ille de toplumsal bir anarşiye sürüklenmemiz gerekmiyor zahir. Nitekim birçok kadın bu söylemden rahatsız olduysa, belki o an lohusa bunalımında olan bir kadın bu yüzden ağladıysa, bir takım kendini bilmez erkekler mevzi kazandıysa veya bebeğin getirdiği değişimler sebebiyle evliliği çıkmaza giren ve fakat düzeltmek için çabalayan çiftlerin duygu durumlarına çomak soktuysa, bu kanaatimce yeteri kadar bir kötüye kullanmadır.

Ömür Gedik'in bu yazısının bir zamanlar Ömer Tuğrul İnançer tarafından sarf edilen "hamile kadının sokağa çıkması terbiyesizliktir. En başta estetik değil." kelamlarından bir farkı yok bence. Zira ikisinde de alt metin, bu her iki doğal kadınlık durumunun hakir, tiksinç görülmesi. Bu sözler açıkça zikredikmese de, geçen duygu bu çünkü, çok net bir şekilde tiksinme. Ayrıca birisinin hoşgörünün kalbi tasavvufun, diğerinin de özgür şehirli kadının simgesi olması, ne de güzel bir ironidir. Teeealllaammmmm, kafalara bak...

Şüphesiz, ne kadar inkar edilmek, yadsınmak istense de, şu bir gerçek ki, memelerin gerçekten emzirmek gibi bir işlevi var :) Yani kullanım alanları çok, çok işlevliler. Ve bunların hepsi kadınlığa dahil. Sen şimdi sadece bir kısmına cici, diğerine kaka dersen, bir kısmına onay verip diğerini reddedersen o zaman kadınlığı da kendin gibi bölmüş olursun. Halbuki kadınlık, çocukken giydirdiğmiz karton bebekler gibi bir şey mi ki, onun bir derinliği var. Zaten hep barbi/cindy bebeklerin işi bunlar, hep onların bilinç altı mesajları. Velhasıl, annelik ve annelik mevzuları da (emzirmek gibi) kadına bu derinliği kazandıran başlıca araçlar bence. Kadınlığa dahil her basamak, her görünüm bu derinliği beslemekte. Hakir görülen emzirmek de buna dahil. Kadın, her haliyle tam, bütün ve mükemmel ve en çok da doğal akışında güzel. Doğanın bu işleyişi, bu doğal akışı yeterince görkemli bence. Tabii Anlayabilene.... 

Geçiyorum mahremiyete... Yahu dekolte kıyafetler içinde memeler sergilenirken iyi de, emzirirken mi akla geliyor bu mahremiyet? Öncelikle niyete bakmak gerek. Şahsen ben hiçbir annenin parklarda memesini teşhir etmek için emzirdiğini düşünmüyorum. Eğer öyle olsaydı bunun için kuytu köşe park yerlerini seçmezlerdi herhalde. Ayrıca mevzudan uzak olanlar için belirtmekte fayda var ki, emzirmek öyle ertelebilen, eve saklanılabilen ve geçiştirilebilen bir eylem değil. Çünkü bunun sadece beslemekle alakası yok. Bebek sakinleştirmenin en iyi yolu emzirmektir; zaten bebeğin de her zorlandığında ilk tercih ettiği budur. Yani bunun doğrudan bebek bakımı ile ilgisi var ve bebek bakımı biraz önce söyldiğim gibi ötelenebilen bir durum değil. Eğer bir anne emziren bir anneyse, bunu her yerde ve her zaman çekinmeden yapmalıdır, yapabilmelidir. Zaten aksi de pratikte hiç mümkün değildir. Herşeyden önce emen bir bebeğin bir takım toplumsal kaygıları anlamasını zaten bekleyemeyiz. Takdir edersiniz ki, annesinin evde her zaman emzirip de dışarıda emzirmemesini anlayışla karşılayamaz bir bebek :) Çünkü o en temel ihtiyacının giderilmesi peşindedir ve bence bunda son derece de haklıdır. Zaten bilenler bilir, bebek bakımı süreklilik ve istikrar gerektirir. Aksi durum bebeği kaygılandırır ve huzursuz eder. O halde hemen akla şu gelir: eğer ille de biri bu durumdan huzursuz olacaksa, bir bebeğin gerçek bir ihtiyacının karşılanmamasından dolayı huzursuz olması mı, yoksa bir yetişkinin hoş-görü eksikliği ve artık bilinmeyen bir içsel sebeple duyduğu huzursuzluk mu tercih edilmelidir? Cevap...? 

Aklıma şimdi bir anı geldi; onu sizinle paylaşmak istiyorum. Bir gün bir uçak seyahatinde iken, arkamda baş örtülü bir kadın ve bebeği oturmaktaydı. Bebek zaten daha kalkmadan huzursuzdu ve ağlıyordu. Uçak havalanınca da ağlaması feryat figan halini aldı. Annesi, bebeği bir sağına bir soluna emziriyormuş gibi çeviriyor, fakat gerçekte emzirmiyordu. Büyük bir ihtimal bebek artık fiziksel olarak da rahatsızdı, kimbilir belki yutkunamadığından dolayı kulağı tıkanmıştı. Zira bebeklerin uçak seyahatinde kulaklarının tıkanması pek sık görülür ve bunu aşmanın en iyi yolu da yine emzirmektir. Ancak o başörtülü anne de, belli ki aşmak isteyip de aşamadığı bu konuda bir baskı hissetmiş ve toplumun o pek mantıklı beklentilerine boyun eğmişti ve neticede bebeğini emzirmek istediği halde emzir-e-medi. Bebeğin o perişan hali, yakında oturan yolcuların içini sızlattı ve ben dahil herkes bebeği bir şekilde oyalamaya çalıştı. O an o kadar üzüldüm ki bebeğin o haline, alıp kendim emzirmek bile istedim. 

Demem o ki, herşeyi anlamak zorunda değiliz; mevzudan uzak olunca her eylem anlamsız gözükebilir insanın gözüne ama pay vermek gerekir yine de. Kötücül zihniyetimizi anlamadığımız durumların üzerine her fırsat bulduğumuzda zerk etmenin hiçbir yararı ve anlamı yok. 

Emzirme haftası ve toplu emzirme seminerleri... Helal olsun diyorum bunları yapan annelere... Özgürlük kimsenin eline verilmiyor ne yazık ki. Almak için çarpışmak, savaşmak gerekiyor. Bu hep böyle. Bugün çok satan bir gazetenin çok okunan bir köşe yazarının bile üstü örtülü olarak kadına cinsel obje olarak yaklaşması, kadınlığın yalnızca cinselliğini kabul edip doğurganlığını, anneliğini dışlaması belki de toplumsal olarak nerede olduğumuzu gösteriyor. Demek ki özgürlük aslanın ağzında, daha çok emek vermek gerekiyor. 

Sonuçta özgürlük önce insanın beyninde. İnsanın önce kendini aşması, kendi sınırlarını kaldırması gerekiyor elbet. Kendimden örnek verecek olursam, Kemal Ateş'i 2 sene boyunca emzirdim. Zaman zaman bunalsam da bu durumdan, ona o yaşında verebileceğim en güzel hediyeydi o ve ben de onu vermek istedim. İyi ki de yapmışım. O zamanlarımda ben de dışarda emzirmekten çekinir, rahatsız olurdum. Şimdi olsa diye düşündüğümde, sanırım yine çekinebilirim :))) Demek ki daha çok çalışmam gerekiyor :)) ama yine de destekliyorum yapanları, yapabilenleri. Neticede şunu biliyorum; iyiyi bağırarak söylemek, kötünün sesini kısmak gerekiyor. 

Son olarak şu emzirme örtüsü meselesi.... Yaf ben onu hiç başaramadım. Ateş her seferinde kaldırıp attı. Tek işe yaradığı yer ce-eeee oyunuydu :)) Başarabilenleri gözlerinden öperim.

Tüm annelerin emzirme haftasını kutlarım. Sevgiler.