4 Kasım 2013 Pazartesi

Emelto Farkı

Evde anneanne (sevgili annemin) olması, kendini her yönden olumlu etkilerle gösterdi. Tamam, eşimle ben de bize sorsalar gayet güzel üstesinden geliyorduk ama objektif kriterlere göre eve dirlik geldi yeminlen. Şu an evde, düzen ve konforun varolduğu, mutlu ve mesut bir barış ortamı hakim. Misal;

Herşey yerli yerinde. Çocuğa rağmen... Şarj aletlerinin bile bir yeri var artık. (işi bittiğinde direkt toplama hali)

Anı yemeklerine son! (tencerelerin bekletilmeksizin yıkanması hali)

Sıcak yemekler yiyelim, sıcak sohbetler edelim... (aman canım, yemek yapmak da iş mi oldu hali)

Unutulmuş eşyalar modyuma geri döndü! (Ateş'in eski banyo küvetinin oyuncak sepeti olması, saklama kabının ilaç kutusu olması vb. sayısız örnek)

Kullanılmayan giysiler, yeni sahiplerine kavuştu! (giysilerin poşetlenip ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması)

Bir de tüm bunların üstüne nazımıza oynanması (aman dur sen ıhlamur diyordun; koyalım da yatmadan içersin,) da cabası oluyor herhalde... Bilenler bilir. Evde çocuk oldu mu, işler değişir. Artık zevkten ortada dağınık bırakma lüksünüz kalmaz. Çünkü o lüks, evin en küçüğüne aittir artık ;) Ve ben buna rağmen, diyorum... Ayrıca şaşkınlıkla izliyor ve keyfini sürüyorum :))

Anlatılanlardan çıkarttınız mı bilmem ama, annem oldukça proaktif, çalışkan ve disiplinli bir kadın. Tam bir Alman ekolü. Almanların "tu es gleich" (şimdi yap) mottosunu düstur edinmiş; hiç taviz vermeden uygulayan garip ve tatlı bir kadın. Atom karınca modeli. Gerçi ona göre de biz ağustos böceğiyiz ya, o da ayrı bir konu... 

Bir kere eğri oturup doğru konuşalım. (Niyeyse :)) Arada yaratılış farkı var. Nasılsa meşe ağacının yaprağıyla kavak ağacının yaprakları birbirinden farklı, o da öyle... Farklıyız. Hepimiz birbirimizden. Aynı toprağa kök salan, aynı havayı soluyan, aynı güneşe dönen fakat özü, tohumu tek olan biricik canlılarız işte. Bunu sorgulamak ve değiştirmeye çalışmak da yaratılışı beğenmemek olmaz mı, bir anlamda? Hem bu nafile bir çaba üstelik. İnsanoğlu törpülense, yıpransa, aydınlansa bile, kim değiştirebilmiş ki bugüne kadar o tohumu? Kendimden yola çıkarsam; genel olarak etrafta olup biteni kaçırmamak için hayat tekerini biraz daha yavaş çevirmekten hoşlanan, mesela çocuğu ile her akşam üstü parkta oynamayı, evdeki dirlik-düzen işlerine yeğ tutan bennn ne kadar değişebilirim? Hadi koştur koştur herşeye yettim diyelim, hayata bakışımı değiştirir mi bu yaptıklarım? Ve en önemlisi, nereye kadar? Zira herşey ama herşey, bir şekilde özüne dönmeye mahkumdur sonunda. Ve kanımca, en mutlu, en verimli, en güzel ve en başarılı halini özünde, yani evindeyken yaşar insan. Aslında herşey olduğu gibi eşsiz ve güzeldir basitçe. Ama işte kabul etmek, değiştirmekten daha zor gelir insana. Ahhhhh ahhhhhh... Gel de anlat şimdi bunları anneme ;) 

Dahası, nesil farkı var bi kere aramızda. Ne hikmetse, bizden önceki neslin on parmağında on marifet... Eteklerinde bebeleriyle yemekte, düzende, pratiklikte on numaralar. Üstelik çalışan kadın içinde durum böyle. Nitekim benim annem de çalışan bir kadındı. Ama işte o dönemin kadınları, genlerini bir sonraki nesle aktarırken bir hata oluşmuş sanırım. Böyle geni bozuk, asi, beceriksiz bir nesil türemiş. ;))

Efendim, bu yazımı da annemin bize haftasonu yaptığı bir kıyağın hatırası ile bağlıyorum. Aşağıdaki fotoş, geçen hafta eşim ve benim başbaşa yaptığımız huzurlu kahvaltının, sıcak hatırasıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder