10 Şubat 2014 Pazartesi

Daha Fazla Şefkat

Geçenlerde Gratis'te (kişisel bakım merkezi diye adı geçen dükkan) bir olaya şahit oldum. 4-5 yaşlarında diye tahmin ettiğim bir kız çocuğu, feryat figan bağırıyor, kendini yerlere atıyordu. Nedenini bilmiyorum ve elbette öğrenebilme imkanım da olmadı. Çocuğun bu davranışına babanın oldukça sinirlendiği belli oluyordu. Nitekim çocuğa, "ağlama, bak sinirlenmeye başlıyorum ama şimdi" diye çıkışıp kucakladığı gibi çocuğu dışarı sepetledi. Ondan önce annenin de, "aaa bak sana şunu alalım" vb hamlesi olduysa da, kızın sakinleşmemesi üzerine o da bezgin, "tamam demek ki artık seninle birlikte Gratis'e gelmek yok" diye koyuverdi.

Tamam, kabul. Çocuk büyütmek ve bazen onun anlamsız istek ve itirazlarını idare etmek zor. Hatta bu sebeple ben de anne babalıkta hiçbir konuda ahkam kesmemeyi düstur edinmişimdir. Çünkü bilmediğim, anlayamadığım, başıma gelmemiş durumlar her zaman olabilir. 

Burada dikkat çekmek istediğim nokta, çocuğun içinde bulunduğu çaresizlik halidir. Çünkü anlattığım tabloda, çocuk belli ki dertli. Bir derdi var, anlatamadığı ve belki de bilmediği... Ve çocuk bu problemini çözmeye hiçbir şekilde muktedir değil. İşte ebeveyn olma görevi bence tam da burada başlıyor. Ebeveyn çocuğu anlamalı, en azından bunun için çok çaba göstermeli. 

Anlaşılmak herkesin ihtiyacı. Düşünün, en sevdiğiniz sizi anlamazsa ne yaparsınız? Büyük ihtimal anlaşılmak için türlü çareler arar, hala anlaşılmadıysanız en sonunda bir arıza çıkartırsınız. Peki ya küçükler, onlar nasıl ifade edecek anlaşılmadıklarını? Geçen gün sevgili eşim, "insan gerçekten anlamak isterse, anlayamaması mümkün değil", demişti. Çok büyük bir oranda ben de katılıyorum buna. Anlamamın anahtarı istekli olmaktan geçiyor. Kendini araya koymadan, aklınla, fikrinle, kalbinle safça o kişinin nasıl hissettiğini anlama isteğinden bahsediyorum. Biz yetişkinler için bunu başarmak zor olabilir. Hatta herkes kendisiyle o kadar meşgul ki, bunu yapmak lüzumsuz bile görülebilir. Peki ya çocuklar? Bu kadar saf ve yalın olan çocuklar, böylesi saf bir ilgiyi hak etmiyorlar mı? Bunu yapabilmek gerçekten bu kadar zor mu? 

Aslında tek yapmak gereken, daha çok şefkat göstermek. O kızdıkça daha çok sarılmak... O tepindikçe daha çok bağrına basmak... Kova kova laflar bir kenara, sevgi ve şefkatin iyi gelmediği bir bünye var mı? Bilakis, en etkili tedavi istikrarlı sevgi...

Yazımı, az önce twitter'da gördüğüm bir iletiyi paylaşarak noktalıyorum. Daha doğrusu, o twit zaten bu yazıyı çok güzel bir şekilde noktalıyor:

@TansuOskay: Anne babalar ve Eğitimciler: Unutmayın, çocuklar kelimeleriyle istediklerini, davranışlarıyla ihtiyaçlarını söylerler…




1 Şubat 2014 Cumartesi

Dünyanın En Normail İşiymiş Gibi

O gün, Ayşe Arman'ın bir yazısını okudum. Hafta sonundan beri Cats Müzikali'nin bir parçası olan yönetmen ve dansçılarla röportajlar yapıyordu. Röportajlar gerçekten heyecan verici sma beni bugün etkileyen röportajın sonunda yapılan küçük bir yorum oldu. Ayşe Arman diyordu ki, "bütün bu insanlar, dünyanın en mütevazi insanlarıydı. Sanki dünyanın en normal, en sıradan işini yapıyor gibiydiler. Pek alışık olmadığım için, şaşırdığımı itiraf etmeliyim."  Açıkça itiraf etmeliyim ki, ben de çok şaşırdım. 1981'den beri kapalı gişe oynayan, dans, müzik, oyunculuk hepsinin bir arada sergilendiği, aşırı çalışma gerektiren bir gösteri olduğu için, bazı dansçıların bırakıp gittikleri bir gösteriden bahsediyorum. Bu, özellikle Türkiye şartlarında hiç alışık olduğumuz bir durum değil gerçekten de.

Nedense bizde nerdeyse tüm işler, hava cıva ve ilişkilerle yürür. Sanki tüm üniversiterin ilk senesinde satış pazarlama dersi verilir ki böyle kalifiye satış uzmanları yetişir her meslekte. İyiysen havandan geçilmez; köyüysen küçümsenir veya acınırsın. Bir tür hazımsızlık var yani. Başarıyı da başarısızlığı da bir türlü hazmedememek var... 

Halbuki çocuklar bile yapmıyor böyle. Bsşarınca gülücükler saçıp seviniyor, başaramayınca kabul edip oturuyor ama küsmüyor, ama canla başla tekrar deniyorlar. Onların dünyası yalın; eğleniyor ve öğreniyorlar. Oyun oynarken nasıl göründükleri umurlarında falan değil. Zaten aslında tam da bu yüzden oyun oynayabilip bu oyuna kendini kaptırabiliyorlar ya. Yetişkinlerin artık unuttuğu bir meziyet bu. Üzücü.

Halbuki iş dünyası da bence yetişkinlerin oyun parkı. Hem eğlenip, hem öğrenip, hem de yeteneklerini geliştirebileceğin eşsiz bir mecra. Fakat kendini gerçekten işe veren, oyuncu insan bulmak da bir o kadar güç. Bu haliyle gereksiz asılmaların kasılmaların, kaprislerin olduğu duygusal bir çöplük adeta. Çok sıkıcı buluyorum bu afra tafraları çoookkkk...