3 Temmuz 2015 Cuma

Bibliotherapy

Bibliotherapy, yani kitapla tedavi ile tanışmam, eşimin bana ilgileneceğimi düşündüğü bir köşe yazısını göndermesi ile oldu. Psikoloji her zaman ilgi alanım olmuştur ama bibliotherapy adı altında bir terapi yöntemini gerçekten ilk defa duydum. Meraklılar adına yazının linkini aşağıya yazıyorum:

http://www.newyorker.com/culture/cultural-comment/can-reading-make-you-happier

Bibliotherapy'nin asıl amacı, bireylerin varoluşun günlük duygusal zorlukları ile başa çıkmasında yardımcı olmak. Tabii bunu kitaplar ile yapmak. Yetişkinler için bibliotherapy, bir kendi kendine tedavi yöntemi ve yöntem basitçe, kişinin içinde bulunduğu durum, yaşam deneyimleri ve hayattaki amacı doğrultusunda, "bireye uygun" olarak tavsiye edilen kitapların okunması yolu ile işlemekte. 

Konunun en can alıcı ve "alelade bir kitap tavsiyesi" algısını aşan noktası ise, bunun bireye özel ve onun ihtiyaçlarına uygun olarak, belli bir birikim ve tecrübeye sahip uzmanlar tarafından yapılması ve bu konuda özel danışmanlık hizmetinin verilmesi. Bkz:

http://www.theschooloflife.com/london/shop/individual-bibliotherapy/ 

Mesela yukarıda verdiğim ilk linkte yazar, gelecekte sevdiği birini kaybetmesi halinde karşılaşacağı kaçınılmaz keder karşısında, onu destekleyen hiçbir spirütel sonuç bulamayacağından endişe ettiğini, bunun için de, -bir hayatta kalma taktiği olarak-insanların "yüksek bir oluş" üzerindeki yansımalarını içerir kitaplar okumak istediğini belirtmiştir. Bunun üzerine biblioterapist Ella Berthould kendisine okuması için bir dizi kitap önermiştir ki, senelerdir "ilham verici" kaynak arayışında olan, fakat "ilham verici"den neyi kastettiği tam olarak anlaşılamadığından dolayı, yakın çevresi tarafından hep "te alllaaaaammm" nidalarıyla selamlanmış olan ben, bu "yüksek bir oluş" tanımlamasını birden sevinçle kucakladım ve tavsiye kitapları hemen listeme aldım. (Hatta bir tanesini şimdiden hatmettim; yazısını sonra yazacağım) Velhasıl, listeyi isteyen olursa zevkle paylaşırım ;)

Bibliotheraphy'nin çocuklarda uygulanması ise, (tüm çocuklarda iyi işlediğinin garantisi yok), farklı yöntemlerde olabiliyor: Tartışma veya oyun aktivitesi şeklinde veya kitaptaki bir sahne üzerinden, çocuğun konuşmaktan çekindiği bir konunun konuşulması yoluyla vb. Mesela; kederli veya yas içinde olan bir çocuk, ebeveynini kaybetmiş bir çocuğun hikayesini okusa veya hikaye ona okunsa, dünyada kendini daha az yalnız hissedeceği var sayılıyor. Tabii her çocuğun durumuyla yüzleşmeye hazır olmayabileceğini de unutmamak gerekiyor. Bu gibi durumlarda bir pedagog/psikolog görüşü almakta elbette ki fayda var. 

Esasen kitapların genel olarak çocuklar dahil herkese iyi geldiği görüşündeyim. Kitaplara öteden beri düşkün olan ben (çocukken annemin rüşvetiyle okuduğum dönem -yalnızca Pıtırcık serisi ve belki 10 defa- hariç :)) onlar sayesinde çok şey öğrendim. Şu dünyada keşfetmenin sonu yok ve kitaplar bunun için en iyi araçlardan biri. Ayrıca seni şu andaki hayatından zahmetsizce çıkarıp, bir diğerinin hikayesinin içine pat diye koyabilen, şu dünyada belki yaşayamayacağın kadar çok rolü yaşatabilen, kendini tanımanın dipsiz kuyusunda tutunabileceğin sağlam, uzun bir halat kitaplar... Gerçekten muazzam.

Bu yüzden kitap sevgisini Kemal Ateş'e çok küçüklüğünden beri aşılamaya çalıştık. Daha bebeklik günlerinde bile hevesle gidip, "olsun resimlerine bakar" diye kitaplar alır getirirdim. Tabii onları okumaz, kemirir veya yırtardı :( Ama ben bu konuda heveslenmekten hiç vazgeçmedim. Nitekim hala iş dönüşü ona süpriz kitap getirmek en sevdiklerimdendir. Yani bana yapılsa böyle bir süpriz çok hoşuma giderdi doğrusu, ama sonuncusu onun için hiç de öyle olmadı. Kızdı bana :( Süprizin kitap olduğunu görünce, "ııhhhhh kitap biy süpyiz deyiy anne. Bunu beğenmedim, bana deyçet (gerçek) biy süpyiz vey..!", dedi. Hüüüüü :( Heheeeee :))

Velhasıl, son vukuatımızı saymazsak kitaplarla aramız çok şükür iyi ;) şimdi odası kitap dolu. Hatta ciddi bir kitaplığa ihtiyacımız var artık. Uykudan önce, öğlen veya akşam mutlaka birlikte kitap okuruz. Kitaplardan roller seçeriz, önce okuduğumuzu sonra oynarız. Mesela çok sevdiklerimizden Üç Kedi Bir Dilek kitabından, K.Ateş piti, ben pati, baba da pus oluruz hep :) Ayrıca çocuğa birşeyi kitapla anlatmayı hem kolay, hem eğlenceli, hem de çok kurtarıcı bulurum. Misal çocuğa on kere "yapma" demenin anlamsızlığına birçok ebeveyn erkenden ermiştir herhalde. Ben de o gün, Ateş'e "yapma" demek yerine döndüm dedim ki, "mavi kangurum, sen de bugün lily gibi çok yaramazlık ediyorsun ama. Ben de günün sonunda lily'nin annesi gibi senin mavi kangurunu elinden alabilirim." "Ama benim mavi kangurum yok ki anne" dedi çakal; "yani onun gibi sevdiğin bir oyuncağını" dedim ben de :)))

Hamiş 1: Çocuklar teşbih sanatından anlamıyor.

Hamiş 2: Bunlar folik asit çocukları; öyle mal mal bakmıyor, lafı gediğine koyuveriyor.

Hamiş 3: Bilinen en eski kütüphane mottosu, "House of Healing of the Soul", ("Ruhun İyileşme Evi") olup Yunan tarihçi Diodorus Siculus'un "Bibliotheca Historica" eserinde belirtildiğine göre, Mısır kralı 2. Ramses'in kitapları sergilediği kreliyet bölmesinin girişinde yazmakta imiş.

Sevgiler.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder