19 Temmuz 2015 Pazar

Geçen seneydi... Seninle denizin kıyısındaki taşlara oturup konuşmuştuk. Sana gideceğimi söylemiştim. Artık gitmem gerektiğini... Ağladın tabii; "ditme yop ditme anne" dedin. Kalbim, o an buzlu camlar gibi çatlayıverdi. Parçaları toplarcasına sardım ben de seni. Sen yine ağladın. Bu sefer ağladıkça seni daha çok kucakladım. Kulağına hep güzel şeyler fısıldadım, komik şeyler... Seni biraz olsun güldürebilmekti niyetim ve ilk defa o zaman keşfettim, ağlarken de gülebildiğimi. Denizden savrulan dalgalar, gözyaşlarımızla birleşti. Bu ayrılık bizim için bir ilk'ti ve büyük harflerle yaşanıyordu her ilk gibi.

Gerçekten ikimiz için de kolay değildi. Lakin yaşın tam da ikiydi ve artık kanatlanma vaktiydi. Benim için elbette zordu ama en çok o küçük, saf bedende gördüğüm üzüntü, isyan bana koydu. Ama güvendim sana minik papatyam. Neşeyle bakan gözlerine, umut dolan yüreğine, çıkmaya hazırlanan kanatlarına güvendim. Sen bu işi benden daha güzel becerecektin, buna emindim.

O gün annenin valizini birlikte güle oynaya hazırladık. Gecesinde küçük burnundan bir kere daha öpüp kokunu içime çektim ve yola koyuldum. Yol boyu seninle ilgili düşler gördüm. Ara ara on dördünde bir ergen gibi, yanımda götürdüğüm atletini koklayıp öptüm, sonra yine uykunun kollarına gömüldüm.

Sonrası serin... Kanatlanmak için uygun bir zemin. Ben özlediğim büyük kanatlarımla yükseğimde dingin, sen de çıkmaya hazırlanan minik kanatlarınla duruyorsun ufukta engin... Biriciğim...

Şimdi bir sene daha geçti bak. Biz aynı konuşmayı yaptık yine seninle denize taş atarak. Bu defa minik kuşun göğsünde tek bir merak, o da özgürce uçmak... Her çırpınışında bunu söylüyor. Büyük kanatlar gitmesin ama gölge de etmesin diyor. Küçük gagası, pençeleri ve minik kanatlarıyla seferber olup savaşıyor. Gelecekteki yuvası için şimdiden alıştırma yapıyor. 

Anne kuş onu özlüyor. Hep çok seviyor. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder