27 Eylül 2013 Cuma

Ne İçin Yaşamalı?

Ara ara bir düşünce yokluyor beni bu günlerde. Bakıyorum, iş güç, çocuk, ev, koşturup duruyoruz. Sorumluluklarımızın ağır bastığı bir dönemdeyiz. Kabul. Hayat bu; hep böyle olacak değil ya, diyorum. Dönem dönem farklı durumların ön plana çıkmasını normal karşılıyorum. Hatta biraz daha abartayım, sorumluluklarımın birçoğunu seviyorum. Çünkü sorumluluklar, yaşanırken can sıksa da, uzun vadede hep kalıcı ve olumlu izler bırakıyor insanda. Hakikaten insanı sorumlulukları büyütüyor bir yerde. Büyütüyordan kastım, yaşama sevincini söndürüyor, hayata küstürüyor değil elbette :) Farklı şeyler düşündürüyor. Farklı bir gözlük veriyor insana; daha geniş bir açıyla, daha net gösteren... Fakat hayat sorumluluklardan da ibaret değil tabii ki... Ümit Boyner, nerde okuduğumu hatırlayamadığım bir röportajında, "hayat, sorumluluklardır", demiş. Bu cümle, içimde bir hazımsızlık yarattı; tok, ağır yapısı mideme hiç uymadı. Bana göre fazla sıkı bir öğün bu, fazla diyet. Fazla sağlıklı diyemeyeceğim, fazla diyet. Sanki bir dilim taze tam buğday ekmeği ile bir dilim ezine peyniri yerine, kupkuru, kepekli 2 galetayla tadı kötü az yağlı peyniri tercih etmek gibi. Fazla kasmak, zorlamak gibi işte... 

Böyle bir hayatta haz nerede? Hazzin kimyasinda özgürlük var çünkü, biraz başına buyrukluk, serserilik var... (Gülmeyin, serserilik de bir ihtiyaç. O pek mülayim hanım kızın içinde kim bilir ne fırtınalar kopar.) Neticede kendine dönük bir eylem, haz almak. Sorumluluk ise daha farklı. Hausaufgabe :)) 

İnsan sorumluluklarından da haz alabilir mi peki? Aslında kadın denen insan türü için, daha mümkün bir durum bu. Çünkü kadınların tutkulu, sahiplenici, multitasking özellikleri bir yandan sorumluluk almalarını kolaylaştırırken, aldığı sorumluluklarını güzelce yerine getirmek de, diğer yandan onların mükemmelliyetçiliğini beslemekte.  Belki de bu sebeple iş dünyasında kadınlar bazı pozisyonlar için daha çok tercih ediliyorlardır. Neticede, yine de sorumlulukların layıkıyla yerine getirildiğinde hissedilen tatmin duygusuyla, bahsettiğim haz duygusu pek tabii ki aynı şey değil. Biri (fark etmesi güç bile olsa) egoya hizmet ederken, diğeri ruhu beslemekte, şımartmakta. Birisi ağustos böceğiyse, diğeri karınca. Biri hayta ise, diğeri sınıf başkanı. Biri günlerden cumartesiyse, diğeri pazartesi (hatta pazar; daha kasvetli) Biri gereklilik kipi -meli, -malı, diğeri istek kipi -se, -sa. Bilmem örneklerimle yeterince anlatabildim mi efenim?  

Fikrimce hayattan haz almak, oldukça önemli bir kavram, hayatın anlamı mertebesinde. Odun ateşinin hiç sönmemesi için sürekli beslenmesi de gerekmekte. Burada tabii hedonist yaklaşımlarla haz peşinde koşmaktan bahsetmiyorum, takdir edersiniz :) Lütfen birbirimizi yanlış anlamayalım arkadaşlar. Ha, şunu da söyleyim; burada derdim birbirine gıcık sorumluluk ile hazzın arasını bulmak da değil. Orası beni hiç ilgilendirmez.

Ben yalnızca diyorum ki, sorumluluklar nasıl ki insanı büyütüyorsa, hayattan haz almak da insanı çocuklaştırıyor. Ve insanın ikisine de ihtiyacı var bu hayatta. Hayatı, doğayı, insanı ve kendini daha iyi anlayabilmek için sorumluluklara; şu güzel hayatın tadını çıkarmak, varolmanın dayanılmaz hafifliğini hissetmek, kalbi şükranla dolmak ve gözleri mutluluktan parlamak için de hazza ihtiyacı var. 

Çünkü fikrimce yaşamın amacı anlamak ve kutlamak olmalı. Fakat zaman her ikisi için de gerçekten kısa...

Hamiş: Herşey boş; eğlen coş :))) (değil tabii ki, yanlış anlamışsınız ;))

Not: Fotoğraf çalışması, tamamen konudan bağımsızdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder